Bu Blogda Ara

10 Mayıs 2013 Cuma

Hello Europe, This Is Malmö Calling!

Herkese 2013'ün Eurovision başkenti Malmö'den Merhaba!!!!



Yaklaşık 3 gün önce ayın 7'si akşamı Stockholm'e varmak, ardından trenle Malmö'ye gelmek üzere yola çıktım. Aslında bütün plan buydu ancak Isveç'in bu kadar medeniyet içinde yaşadığı düzensizliği daha ilk günden görmüş oldum. Gece o saatte Malmö'ye gidecek bir tren bile yoktu üstelik varolduğu internette yazdığı halde. Sonuç olarak sabah 5'e kadar Stockholm'de bekledim. Güneşin 3 sularında doğduğu sokakların inanılmaz derecede eğlenen ve asla kimseyi rahatsız etmeyen insanlarla dolu olduğuna tanık oldum. Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuğun ardından Eurovision başkentimize vardım. Evde hızlı bir yerleşme ve üst değişikliğinden sonra dışarı tekrar çıkmam ve Shuttle durağını görmem bir oldu. Aslında Shutllelara akreditasyonsuz binmek mümkün değil. Ben akreditasyonu almam gerek diyince arenaya kolayca vardım. Her sene olduğu gibi bu sene de basın akreditasyonu olanlara içinde basın eşyalarının olduğu bir çanta dağıtıldı. Diğer senelerden farklı olarak daha küçük ve daha kalitesiz olduğu da bir gerçek. 




Bu senenin diğer senelerden farkı ilk 1 haftanın basın merkezi yerine Euroclub'da geçmiş olması. Ülkeler provalarını yaptıktan yaklaşık 10, 15 dakika sonra Euroclub'ın içindeki minik sinema salonunda provalar seyrediliyordu ve yarımsaat sonra provasını yapan ülkeler arenadan Euroclub'a geliyor önce sahneye çıkıyor sunucunun birkaç sorusunu yanıtlıyor ardından stantlara geçiyorlardı. Röportaj yapacak ya da fotoğraf çektirmek isteyenler de sıraya giriyorlardı. Başlarda yadırgadığım bir ortamdı çünkü bilgisayarlar yoktu ve benim gibi bilgisayarını getirmeyenler için fazlasıyla sorun olmuştu ama bugün Press Center'a geçince anladım ki aslında Euroclub'da olmak daha iyiydi. Sanatçılara yakın olmak açısından ve ortamın küçük ve sevimli olmasından. Şimdi ortam büyüdü insanlar çoğaldı biraz daha ortam samimiyetsizleşmeye başladı yani.


Geçtiğimiz iki günde bahsettiğim Euroclub'ın şansıyla neredeyse prova yapan herkesle tanışma imkanım oldu. Kişisel olarak ya da performans olarak sevmediğim çoğu sanatçıya da bu sayede ısınmış oldum.
Eurovision hakkında en sevdiğim şeylerden biri de Euroclub'da olmak geçtiğimiz son 2 günde hayatımda eğlenmediğim kadar eğlendim. 2 günüm birkaç saatlik uykularla geçiti çünkü Euroclub'ı kapatıp havayı aydınlatıp döndüm hep eve. Buraya gelmeden önce Istanbul'da yaptığımız partide sesimi kısmıştım ve buraya geldiğimde de tam iyileşmemişti ona rağmen Euroclub'da dozu kaçırınca gene az çok sesim kısıldı. Ne yalan söyliyim fazlasıyla buna değer! Bütün bir gecenin Eurovision şarkıları dinleyerek geçiyor olması sanırım ben ve benim gibiler için cennette olduğunu hissetmeye neden oluyor. Euroclub'dan söz açılmışken hemen geçtiğimiz iki gecenin dedikodularını aktarıyorum... 

İlk gece Irlanda delegasyonu Euroclub'daydı Ryan'ın kendisi yoktu ama dansçıları ve delegasyon ekibi bütün gece bizimle dans ederek sabahladılar. Hayatımda Ispanyollardan sonra gördüğüm en eğlenceli ekiplerdi. O andan sonra İrlanda'ya karşı olan bakışım baya değişmişti. Ertesi gece yani dün San Marino partisi vardı. Parti Euroclub'ın içindeki başka bir salonda gerçekleşiyordu. Valentina jazz versiyonlu italyanca şarkılarla Social Network ile Vola'nın ingilizcesini söyledi. Geçen seneki San Marino partisi gibi çoğu bölümü kendilerini ve ekiplerini överek geçirdiler. Gecenin konukları Israil temsilcisi Moran Mazor ile Belçika'nın temsilcisi Roberto Bellarossa idi. San Marino partisi sıkıcı olmaya başlayınca herkes Euroclub bölümüne geçti. Orada da Azeri ekip vardı. Herkes Ferid'le fotoğraf çektiriyordu. Istanbul'da yaptığımız Ogae Türkiye buluşmasında da tanıştığımız için beni görünce selam verdi ve bir anda dert yanmaya başladı "Ben eğlenmek istiyorum. Dans etmek istiyorum ama beni rahat bırakmıyorlar" dedi ki çok da haklıydı. Herkes başına toplanmış fotoğraf için bekliyordu. Onun yönünden düşündüğümde ona hak veriyor ve üzülüyordum. Fanların tarafından düşününce de belki de hayatlarında bir daha göremeyecek oldukları sanatçıyla fotoğraf çektirmek istiyorlardı. Sonuç olarak bir süre sonra ortamın rahatlamasıyla bütün Azeri ekiple kendimizi piste attık. Tam baya eğlenmeye başladığımız sırada 2008 Ermenistan şarkısı Qele Qele çalmaya başladı ve hepsi birden dans etmeyi kesti. Önce anlamadım sorduğumda Ermeni şarkısı çalıyor dans edemeyiz dediler. Bana tuhaf geldi. Aradaki durumu anlarım ama Eurovision'un amacı bu seneki tema gibi "We Are One". Bu tarz politik bir davranış tuhaf geldi. Onun dışında eğlence devam etti tabii ki. Bir de delegasyona inşallah kazanırsınız ne olur kazanın herkes Bakü'ye dönmek istiyor tarzındaki yalvarışlarımdan sonra bana gelen cevap... "Geçen sene çok yorucuydu, inşallah kazanmayız çok da para harcadık" tarzındaydı. Onlar için üzgünüm çünkü Ferid muhteşem bir şekilde hazırlanmış durumda ve burada herkesin favorisi!

Bugün ilk kez press center'a geldik. Geçtiğimiz senelere göre çok daha büyük. Normalde press bölümündeki bütün masalarda bilgisayar olur ancak bu sefer bütün masalar boş. Eğer laptopunuzu getirmediyseniz ve akreditasyonunuz press ise buradan bilgisayar ödünç alabiliyorsunuz. Bu anlamda biraz can sıkıcı. Onun dışında yiyeceklerin hepsi paralı (ki Bakü'de ziyafet çekerken her şeyi bedava yemek ayrı bir hoştu) kahve ve çay free. Onun dışında internet bağlantısında baya sorun var neredeyse herkes bilgisayarları LAN kablolarıyla bağladı. İki dev ekran var ama sesleri arada gidiyor. Sonuç olarak çoğu şey hala oturmamış durumda ve herkes bir yandan sinir olup bir yandan tadını çıkarmaya çalışıyor.
Günün yıldızı başta sevgi kelebeği Finlandiyalı Krista olmak üzere Avusturya, Danimarka, Ukrayna, Rusya, İrlanda ve Sırbistan'dı. Aslında basın toplantısına en çok ilgi gösterilenler bunlardı. Onun dışında Belarus'da baya doluydu ama onun sebebi basın toplantısı sonunda promo dağıtacak olmalarıydı. Konferans bittikten sonra insanların normalde Alyona'nın fotoğrafını çekmek için sağa gitmesi gerekirken herkes solda promoları almaya gitti. Sonuç olarak Belaruslu kızımız bir tek kendini kandırıyor. Onun dışında İtalya kökenli belçikalı sanatçımız Roberto Bellarossa'ya da ilgi oldukça yoğundu. Daha 18 yaşında olan Roberto, şarkıyı seçmesinin sebebinin daha önce aşkla yaşadığı kötü tecrübe olmasından bahsetti ve bütün basın merkezini oovvv honeeey sesleriyle inletti.
Bugün benim dikkatimi çekenler ise...


Bence günün en güçlü provası Irlanda'nındı şüphesiz. Gelmeden önce düşündüğüm her şeyi bugün canlı canlı izleyince geri aldım. Kesinlikle bu sene izleyemediğimiz türden bir şov sergiliyor! 


Sevgili Beyaz Rusyalı Alyona Lanskaya yarışmaya katılmak için çok yanlış bir zaman seçmiş şüphesiz... Yaptığı şovu Eurovision'da en son 2008'de görmüştük. Artık klişeleşmiş Helena Paparizou, Kalomira, Sirusho tarzındaki bir şov ve şarkı gerçekten fazla baya kaçıyor.



Ülkeler bir günde 3 prova yapıyorlar ve Danimarka ilk provasında çok iyi değildi son ikisinde ise fazla iyiydi! Emmlie çok güzel görünüyordu, elbisesi çok güzeldi ve kamera açıları muhteşemdi! Hala en büyük 
adaylardan ama umarım kazanmaz (KUZEY ÜLKESİ İSTEMİYORUUUUZZZ!)



Karadağ... Şovları fena değil ama ben daha çılgınca daha değişik bir şey beklerdim. Gene farklılar sınırların baya dışındalar ama ne yazık ki bu onları finale çıkarmaya yetmeyecek.




Sırplı temsilcilerimiz Moje 3'nin kıyafetleri değiştirmesi sanırım başlarına gelebilecek en korkunç şey olabilir! Gerçi ulusal finallerindeki şeytan ve melek konsepti de bir o kadar kötüydü. Olmuyor sevemiyorum. İticiler. 



Genel olarak son 3 günü böyle aktarıyorum... Yarından itibaren günü gününe size ayrıntılarıyla Malmö'deymiş gibi hissettireceğim!! Yarın Görüşürüz!

Dakikası dakikasına takip etmek için:
Twitter: @helinege 

1 yorum:

  1. Karadağ yine de bir çoğundan daha iyi. Belarus'un şarkısında Yunan ezgileri var ve bu ezgide şarkı iyice yükseliyor. Birinci yarı finalde sadece altı şarkı elenecek; ne tuhaf! Umarım Portekiz döner seneye; zor gibi ama! İngiltere hala ünlü şarkıcı gönderme taktiğinden vazgeçmiyor; şarkıcı değil, şarkı önemli!

    YanıtlaSil